Thursday, April 28, 2016

Suudilerin sonuna doğru

İroni çok açık: AKP liderliği Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olma iddiasıyla Cumhuriyeti kapatılacak bir “parantez” olarak görüyor. Aynı liderlik, Osmanlının yıkılmasında, yıkanlarla işbirliği yaparak önemli rol oynayan Suudi klanının başına, Devlet Nişanı takıyor. AKP, Osmanlı geleneğine sadık kalarak yanlış ata oynuyor... 

Tarihsel zeminin üç ayağı
Suudi Krallığı, Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken dönemin hegemonyacı gücü İngiltere’nin emperyalist politikalarının vesayeti altında kuruldu. İkinci Dünya Savaşı ertesinde İngiltere, Suudi portföyünü hegemonyacı güce, ABD’ye devretti. Suudi Krallığı, Batı merkezli kapitalist dünya ekonomisinin, hidrokarbon enerjisine dayalı Fordist sermaye birikim rejiminin jeopolitik mimarisine ait bir yapılanmadır. Suudi Krallığı, Suudi klanıyla, radikal İslamcı Vahhabi hareketinin, ilişkisinin 1933’te krallığın temelini oluşturan ittifaka dönüşmesiyle kuruldu. Vahhabi ulema, Suudi ailesinin iktidarını meşrulaştırdı; Suudi ailesi de Vahhabi ulemanın, dini bilginin, üretme ve yeniden üretme araçlarının tekelini elinde tutmasını sağladı. Suudi Krallığı hidrokarbon çıkarmadan kaynaklanan toprak rantını, rafine edilmesinden kaynaklanan artık değeri paylaşan iki sınıf/tabakanın egemenliğine dayanıyor. 


ABD hegemonyası da, dünya ekonomisinde enerji kaynaklarının üretimini ve erişimini güvenceye almak, bölgedeki solcu ulusalcı akımları bastırmakta kullanmak amacıyla Suudi- ulema ittifakının iktidarını koruyordu. 


Dağılırken…
Bu tarihsel zemin artık ortadan kalkıyor. (...)


Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, April 25, 2016

Brezilya’nın gösterdiği

Brezilya’da, gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış parlamento üyelerinin, hakkında tek bir yolsuzluk iddiası olmayan Devlet Başkanı Dilma Yousseff’i (İşçi Partisi -PT) azletmeye kalkmaları, “zamanında gerillalık yapmış, işkence görmüş, maço bir toplumda devlet başkanlığına kadar yükselmiş bir kadını zayıflıkla suçlamaları”, The New York Times’ı, The Economist’i bile ikna edemeyen bir rezalet. 
 
Birçok analist bunların “bir darbe” anlamına geldiğini düşünüyor. Bence PT’nin 27 yıllık deneyiminden çıkarılabilecek dersler, darbe tartışmalarından daha önemli. 

Sağa doğru...
PT, 1980’lerde Latin Amerika’da yükselmeye başlayan sol popülist dalganın en büyük partilerinden biriydi. Geniş bir emekçi tabanı, sendikal desteği, sosyalist kanadı, Lula gibi işçi kökenli bir lideri vardı, “toplumsal hareketlerin” de desteğini alıyordu.
Lula, 1989’da başkanlık seçimlerini, “neo-liberal”, Cardoso’ya karşı kaybedince PT’nin sağa kayma süreci başladı. (...)


Yazının devamını okumak için tıklayınız

Thursday, April 21, 2016

Fiyasko yok! Başarı büyük!

Bugün Başbakan’ın bir “kültür paketi” açıklaması bekleniyor. Hürriyet’te Akif Beki paketin içeriğini öğrenmiş, düş kırıklığına uğramış. “Bekledigim kültür inkılabı bu değildi” diyor (17/04). Anlaşılan ortada ballı bir emeklilik modelinden öte bir şey yokmuş. Beki’ye göre zaten “AK Parti iktidarının en başarısız olduğu iki alan varsa, biri kesinlikle kültür ve sanat politikalarıdır. Ortada büyük bir hayal kırıklığı, koca bir fiyasko var.” 

(...)

Aslında, ortada fiyasko filan yok! Büyük bir başarı var! Bu nedenle, T.S. Eliot’un “Deneyimi yaşadık ama anlamını kaçırdık” sözünün Akif Beki’ye çok uygun olduğunu düşünüyorum.  

‘Kültür inkılabı’ mı dediniz
Bir “Kültür inkılabı”, kültür alanında yeni bir yaşam biçimi önermek ve uygulamaya koymak anlamına gelir. AKP 14 yıldır tam da bunu yapıyor. 


(...)

Bitirirken, Jan Böhmermann’ın “şiiri” üzerinden kopan fırtınaya değinmek istiyorum. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Monday, April 18, 2016

‘Büyük Arkanar katliamı’

AKP’nin 13 yıllık yönetiminin geldiği nokta: “Kürt Sorunu” kanlı, çıkmaz bir sokakta; barış isteyen akademisyenler tutuklanıyor, Ensar Vakfı, çocuk tecavüzleri, Cumhuriyetin “Ankara’da 102 kişinin öldüğü patlamaların istihbaratını üstlerine bildirmeyen Emniyet müdürleri...” haberi, ABD’nin İnsan Hakları Raporu, AB’nin, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün olumsuz Türkiye raporları, yandaş medyanın İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı sırasında nükseden “Diriliş” fantezileri, Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin fikirleri... 
 
Çok bunaltıcı, yönü belirsiz bir süreç bu. Üzerinde düşünmeye çalışmak yerine, bugün sıra dışı bir şey yapıp, Strugatsky kardeşlerin kurgubilim romanı Tanrı olmak zor - “Büyük Arkanar katliamı”ndan (1964) söz edeceğim. 

Bir süredir, çok rahatsız edici bir sıklıkta aklıma hep bu roman geliyor; okuduğumdan bu yana beni rahat, hiç rahat bırakmadı (“gerçek sanat yapıtı iz bırakır”, Badiou).

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, April 14, 2016

Çürüme ve çözülme

Bir türlü aşılamayan “uzun durgunluk”, serbest ticareti sorgulayan yorumların Wall Street Journal, Financial Times, hatta The Economist gibi medya platformlarında görülmeye başlaması, küreselleşmenin en “iyimser” deyimle duraklaması, Panama Belgeleri ile yeniden gündeme gelen yolsuzluklar, Batı merkezli küresel kapitalizmin, çürüme, çözülme sürecini sergiliyor. 

Daha da durgunlaşırken...
Dünya ekonomisi 2009’daki çöküşten bu yana durgunluktan çıkamıyor. 2015 yılının ikinci yarısından bu yana veriler, merkez ülkelerin cansız büyüme oranlarının hız kaybetmeye başladığını gösteriyor. “Yükselen Piyasaların” durumu daha da vahim. Dünyanın yedinci büyük ekonomisi, bu yıl yüzde 3.5 daralması beklenen Brezilya için CNN “çöküş” kavramını kullanıyor, Goldman Sachs ise “depresyon”. Venezüella’yı yüzde 500 enflasyon, siyasi kaos sarsıyor. Dünyanın sekizinci büyük ekonomisi İtalya’da banka sistemi 360 milyar Avro’luk batık kredi yükü altında çatırdıyor. Avusturya hükümeti, batık bankalarını kurtarmakla meşgul (Snyder, Economic Collapse, 11/04/2016). Business Insider, CNBC ekonomistleri, ABD’de ekonomik büyüme hızı beklentisinin, bu yılın ilk çeyreği için sıfır noktasına gittiğini aktarıyorlar. 
(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Monday, April 11, 2016

Ensar Vakfı…

AKP’nin, İslamcı vakıfların, çocuk tecavüzleri karşısında “akıl almaz” tepkilerini bir iktidar projesinin özelliklerinden hareketle değerlendirmek gerekiyor. 

AKP nedir?
Bugüne kadar çözümlemelerimi, siyasal İslamın AKP’ye, AKP’nin de Erdoğan’a indirgenemeyeceği, karşımızda sınıfsal özellikler sergileyen, iktidarını kurmaya kararlı bir toplumsal tabaka olduğu varsayımına dayandırdım. 
 
Kısaca: AKP iktidarı 1990’ların sonunda patlak veren bir rejim krizi ile, ABD’nin bölgeyi yeniden şekillendirme projesinin oluşturduğu konjonktür içinde şekillenmiş bir “tarihsel blok”un ifadesidir. Bu blokun lider fraksiyonu, Osmanlı egemen sınıflarının içindeki özel konumundan dolayı, kuşaklar boyu kendini yeniden üreterek bugüne kadar gelebilen Müslüman entelijansiyadır. Bu entelijansiyanın varlığının, bir sınıf tavrı sergilemesinin maddi temeli, özgün bir üretimin aracının (dini bilginin) sahibi, denetleyicisi olmasıdır. Bu özgün simgesel üretim aracının mülkiyeti, toplumsal ekonomik artığa, kapitalist birikim süreçlerine, diğer üretim araçlarının mülkiyetini edinme süreçlerine ulaşmaya olanak verir. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, April 07, 2016

Bir popülizmden öbürüne

Pazartesi günü aktarmıştım: “Bugün, bir dönemin bittiğine, bugüne kadar istikrarını koruyabilen toplumlarda bir dağılmanın gelmekte olduğuna ilişkin bir önsezi dünyada yayılıyor”.
 
Ya biten liberal demokrasiyse?
Liberal demokrasi, kapitalist sınıf açısından, halkın rızasını alabildiği, devletin personel, ideoloji, mali kaynak gibi girdilerini kültür-eğitim endüstrisiyle, ekonomik gücüyle yönlendirebildiği için en ideal yönetim biçimidir. Ancaak, ya liberal demokrasi çok özel tarihsel koşulların yarattığı bir an idiyse (Kaplan, The Atlantic, 1997); “yapısal kriz” dönemlerinde, kapitalist toplumun bütünlüğü korumaya uygun bir yönetim (devlet) biçimi değilse? 
 
Bu korku kendini son yıllara sürekli yinelenen “Demokrasi serbestliklerle hâlâ uyumlu mu?”, “İstikrar için mutlaka gerekli mi?”, “Popülizm yükseliyor”, “1930’lar geri geliyor”, “Otoriter rejimler yaygınlaşıyor” tartışmalarında dışavuruyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Monday, April 04, 2016

Sıra muhafazakâr partilerde

Yaklaşık 35 yıldır, kapitalizmin küresel çapta egemen ideolojisi neoliberalizm, serbest piyasa (serbest ticaret) en ileri demokrasiden daha özgürlükçüdür, kaynakların en optimum, riskin en etkin biçimde dağıtılmasını sağlar diyordu. 
 
Neoliberalizmi benimsemek sosyal demokrasiye çok pahalıya mal oldu. Seçmen bu partileri terk edince, Avrupa’da sosyal demokrat partilerin toplam oyunun ağırlıklı ortalaması, 2008 mali krizinden sonra çöktü (The Economist, 02/04/16). ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin, İngiltere’de Muhafazakâr Parti’nin krizleri, şimdi sıranın muhafazakâr partilere geldiğini gösteriyor. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız