Thursday, July 28, 2016

‘Ur-Faşizm’

Umberto Eco, The New York Review of Books’da 21 yıl önce “Ur-Fascism” başlıklı bir deneme yayımlamış. Eco, çeşitli otoriter rejimler arasında önemli farklar olmasına karşın bunların bazılarını faşist olarak tanımlamamıza olanak veren bir “Ur- Faşizm” (faşizmin temel özelliklerini) düşünebileceğimizi yazıyor. Eco’ya göre kimi zaman birbiriyle çelişebilen bu özellikler bize “faşist hareketi”, rejimi tanıma olanağı veriyor. 
 
Sosyalist hareketin, Dimitrov, Troçki, Gramsci, Reich gibi yazarlarıyla, çok zengin, karmaşık bir “faşizm” teorileri tarihi var. Eco’nun denemesi, teorik olmaktan daha çok, ilginç ve dikkatle yapılmış gözlemlere dayanıyor. Ben ancak bu hafta okuma fırsatı bulabildiğim yazıdaki Ur-Faşizmin özelliklerini özetleyerek aktarmaya çalışacağım. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, July 25, 2016

Tehlikeli ve sürdürülemez!

Bir darbe girişiminin ardından “temizlik” sürecinin gelmesi anlaşılabilir. Ancak burada iki olasılık var.
Ya bu “temizlik” süreci devleti, gelişmiş bir kapitalist toplumun gereksinimlerine cevap verecek, gelecekte bir darbe tehlikesini ortadan kaldıracak yönde yeniden düzenlemeye yönelir. Ya da darbenin hedefi olan kesim paranoya düzeyine ulaşan bir korkuyla, gelecekte ortaya çıkabilecek tüm tehlikeleri önleyebilmek için devleti tüm organlarıyla bir kişinin (grubun) elinde toplayacak, “her şeyi” yakından izlemeye olanak verecek yönde yeniden yapılandırmaya yönelirler.
Ben birinci olasılığın demokratikleşmeye, istikrara yol açabileceğini; ikinci olasılığın ise “ölümden korkarak intihar etmeye” benzediğini düşünüyorum. 

Kapitalist devlet üzerine bir hatırlatma
 Kapitalist toplum da devletin işlevi, karmaşık sınıf çıkarlarını düzenlemek, toplumsal çelişkilerin düzenin sınırları içinde kalmasını sağlamak, ekonomiyi piyasa ilişkilerini stabilize etmeye çalışmaktır. 19. yüzyılın son çeyreğinde gelişen kapitalist emperyalizmin, kimi çevre ülkelerde devletlerin içine ek bir iktidar odağı olarak nüfuz etmesi süreci iyice karmaşıklaştırmıştır. 
(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, July 21, 2016

‘Darbe’den sonra...

“Ne oluyor? Neler olacak?” soruları artık, “Nasıl oldu? Kim, hangi akla hizmet yapmaya kalktı?” sorularından çok daha önemli. 
Batı basınında “Erdoğan otoriter bir iktidarı konsolide ediyor. İslamcı cumhuriyet kuruluyor”a, kadar uzanan, “ülkedeki tüm seküler güçleri yok edecek” gibi vahim boyutlara ulaşan saptamalara rastlanıyor. Ülke içinde de yandaş basını bir kenara bırakırsak, benzer yorumlar yoğun. Ancak insana “bu ne aymazlık; ne sorumsuzluk” dedirtenler de var. Örneğin: Telaşa endişeye kapılmaya gerek yokmuş. Erdoğan’ın elinde artık muhalefeti suçlayacak bir malzeme kalmamış. Erdoğan, artık ne yaparsa yapsın “olduğu gibi görüneceği” bir döneme girmiş. Böylece Erdoğan’ı destekleyen mütedeyyin kitleler durumlarını gözden geçireceklermiş. Şimdi esas görev bunları silkelemeye, geçmişin değerlendirmesini yapmaya zorlamakmış... 
 
Aslında, “Yetmez ama evet” takımından, geçmişi değerlendirmeye yanaşmayan birinden gelen bu yorumu görmezden gelebilirdim, eğer aynı sakatlıkta bir saptamanın tarihte nasıl bir felakete yol açtığını bilmeseydim... 

(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, July 18, 2016

Bir garip ‘darbe’ üzerine iki not

Bu garip darbeyi kim hangi akla hizmet tezgâhladı? Bu darbe siyasal İslam içi bir hesaplaşma mıydı? Bu sorulara, tatmin edici cevaplar bulabileceğimi sanmıyorum ama sanırım, geleceğe ilişkin iki gözlem yapabileceğim. (1) Darbeler döneminin geride kaldığı bir kez daha doğrulandı. 2) AKP, camiyi ve sokağı, iktidar ve şiddet aracı olarak kullanmaya başladı.
***
“Askeri darbe” ile “ordunun yönetime el koyması” arasında bir ayrım yapmak gerekir. Askeri darbe, ordunun ya da devletin içinde bir kanadın, devlete makinesini kırarak, siyasi iktidarı ele geçirmeye kalkışmasına ilişkindir.

yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Thursday, July 14, 2016

Ulusaldan küresele, sonra yine...

Kapitalizmin ekonomik krizini 1980’lerden bu yana yöneten neoliberal küreselleşme politikaları şiddetli bir mali krizle tükendi. Şimdi sonu belirsiz bir “uzun durgunluk” içindeyiz, gelişmiş kapitalist ülkelerde yönetici sınıflara, küreselleşmeye karşı ulusalcı, yabancı düşmanı bir tepki hızla güçleniyor, merkez partileri zayıflıyor. Bu noktadan nereye gideceğiz?

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, July 11, 2016

Disiplin gerekiyor. Eğitim şart!

Totaliter rejimler total disiplin ister. AKP, gençliği, toplumun seküler çoğunluğunu disiplin altına almayı hâlâ başaramadı. AKP bu başarısızlığını, günlük yaşamın mikro dinamiklerinden, grevlerden, Gezi olayına, liselilerin protestolarına, LGBTİ eylemlerine kadar birçok direniş örneğiyle yaşıyor.
Bu durum, AKP ile iktidara gelen Müslüman entelijansiyanın bir sınıf olarak kendini yeniden üretme süreçlerini, değerlerini (hakikat rejimini) toplumda egemen kılamadığını, iktidarını açık şiddete başvurmadan, “rıza”ya dayanarak sürdürmenin koşullarını oluşturamadığını gösteriyor. 

Eğitim ve iktidar
 
(...)

Gerçekten de iktidara geldiğinden bu yana, Müslüman entelijansiya için, “dindar ve kindar” (bu sınıfın iki özelliği) nesillerin üretilmesi, kendi sınıfsal bekasının sağlanması açısından eğitim sisteminin, seküler özellikleri sökülerek yeniden yapılandırılması yaşamsal bir öneme sahip oldu. 

(...)

Maarif Vakfı projesi, bu sorunu toplumsal artığa çok daha etkin biçimde ulaşmaya da olanak verecek biçimde çözmeye karar verildiğini gösteriyor. 

(...)

  Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, July 07, 2016

Brexit: Sol için kimi ipuçları

Türkiye’de “demokrasi cephesi” kurma çabaları yoğunlaşıyor. Solun bu çabalara etkin biçimde katılabilmesi kendi projesine uygun davranmasına bağlı. Kapitalizmin uzun tarihi bize solun esas olarak emekçi sınıflardan başlayan bir kitle tabanını, genel olarak çalışanlar üzerinde inşa edebildiği oranda fark yaratabildiğini gösteriyor. Bu bağlamda emekçi sınıfların, çalışanların, yaşanan dönemdeki özelliklerine uygun yaklaşımları geliştirmesi olmazsa olmaz koşul olarak karşımıza çıkıyor.
İki gelişmiş kapitalist ülkedeki örnekler, Amerika’da Donald Trump’ın yükselişi özellikle, “Brexit” referandumu işçi sınıfının yaşanan dönemdeki özelliklerine ilişkin önemli ipuçları sunuyor. 

Büyük çoğunluk!
Kapitalizm, Marx’ın öngördüğü gibi, toplumu çalışanlar ve kapitalistler olarak kutuplaştırmaya devam ediyor. 

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, July 04, 2016

Türkiye çok kötü bir yerde

AKP dışında herkes, “Türkiye’nin çok kötü bir yere geldiğini” düşünüyor. AKP yönetiminin Suriye saplantısını geride bırakarak IŞİD’e karşı savaşa doğrudan katılmaya, Gazze ambargosunu kaldırma saplantısını bırakarak İsrail’le ilişkileri normalleştirmeye yönelik Makyavelist manevraları “bu kötü bir yerde olma” durumunu düzeltmiyor. Atatürk Havalimanı’nda patlayan bombalar, durumun daha da kötüleşeceğini düşündürüyor. 

Kaplanın sırtına binenler...
Bu kötü durum, AKP’nin, Kaplanın sırtına binebilirsiniz ama sonra yem olmayı göze almadan inemezsiniz...” deyimini akla getiren dış politikasının bir sonucu. 
 
Aslında aynı deyimi Türkiye’nin egemen sermayesinin, AKP’nin sırtına binerek, siyasal İslamı demokratik kurallara uyumlu hale getirme fantezisi bağlamında da kullanabiliriz. Bu fanteziye göre, Kürt sorunu çözülecek, Ortadoğu Türkiye kapitalizminin kullanımına açılacak, bu arada ülkenin enerji sorunu da aşılacaktı. Bugünkü “çok kötü durumun” ortaya çıkmasında egemen sermayenin de büyük payı var, o da bindiği yerden inemiyor! 
(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız