Monday, May 30, 2016

Sosyal medya tuzağı

Uygarlığımız, internet ve sosyal medyasız yaşayamayan bir insan türü üretti (ben de onlardan biriyim). Dünyada sosyal medya platformlarını kullananların sayısı 2010 yılında aylık 970 milyondan, 2016 yılında 2.4 milyara çıkmış. Facebook’un payı 1.6 milyar, Twitter’ınki 310 milyon kişi. Facebook ve Twitter kullanımının yeni bir bağımlılık tipi oluşturduğunu düşünen psikologlar da var. Ancak artık sosyal medyadan vazgeçmek olanaklı görülmüyor. Hayatımızı o kadar kolaylaştırıyor, renklendiriyor ki...

Bir parantez kapanıyor 
Ancak bu madalyonun bir yüzü. Öbür yüzünde geçenlerde “Facebook sunduğuhaber akışında muhafazakâr kaynakları dışlıyor” iddiasıyla başlayan tartışmanın işaret ettiği soru var: Facebook gibi sosyal medya platformları, izleyicilerinin ulaştıkları bilgileri maniple ederek gerçekliğe ilişkin algılarını şekillendiriyorlar mı? Hayır şekillendirmiyor demek giderek zorlaşıyor. 

Thursday, May 26, 2016

Bir semptom olarak Trump

“Tehlikeli”, “ne yapacağı bilinmez”, “ırkçı”, hatta “faşist” gibi ifadelerle tanımlanan Donald Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylığını garantilemiş görünüyor. 
 
“Trump aday olursa Clinton karşısında kazanamaz; Trump’ın adaylığı partiyi böler, hatta yıkıma sürükler” diye düşünenler, şimdi o kadar emin değil. Son kamuoyu yoklamaları Trump’ın Clinton’ı yakaladığını, Cumhuriyetçi Parti’nin Trump’ın etrafında toplanmaya başladığını gösteriyor.
Diğer taraftan, ABD yönetimi, eğer “pratik hükümet” (Bkz: “Topal Demokrasi” Cumhuriyet, 10/11/2014) ikna olmadıysa salt başkanın iradesiyle yön değiştirmiyor. Bu nedenle, Trump’ı yaratan koşullar üzerinde düşünmek gerekiyor. 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Monday, May 23, 2016

Ah vah muhalefeti!

AKP, liderinin etrafında safları sıklaştırdı. CHP muhalefet adına bir yenilgiye daha imza attı. Dokunulmazlıklar kalktı. Muhalefetin toptan imha edilmesi, olasılıklar yelpazesi içine giriyor. Cumhuriyetin simgeleri, mekânlarını sökerek, toplumun simgesel evreninin dışına çıkaran süreç hızlanıyor. AKP lideri hedefine biraz daha yaklaştı. Ama istikrarsızlık riski, riskin yönetilememesine endeksli bir iç savaş olasılığı da arttı. 
 
Bu sırada, Lenin’in deyişiyle, “escomatage” (yan konulara odaklanıp, esas sorunun –anlamlı bir muhalefet yaratma iktidarsızlığı- konuşulmasını engellemek) kavramının “cuk oturacağı” garip tartışmalar yaşanıyor: Genelkurmay Başkanı düğüne neden gitti? “Batı AKP konusunda neden yanıldı?

yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, May 19, 2016

Piyasalar ve siyasi riskler

Mali piyasalar yıl başında düştüler, sonra toparlandılar. Nisandan bu yana geriliyorlar ama, dalgalanmalar yatıştı. Bank of America’dan stratejist Subramanian, “Piyasalar fazla durgun... Bir fırtınadan önceki gibi” diyor. 
 
Finans-ekonomi medyasında (alıntıları buralardan topladım) gündemdeki siyasi risklerin piyasalar üzerindeki olası etkileri konuşuluyor. Columbia Thredneedle’de Portföy yöneticisi Mattew Cobon’a göre, “şu sıralarda riskli olayların daha büyük etkiyapma, daha fazla yaygınlaşma potansiyelleri var”.

Arka plan çok kırılgan 
Dünya ekonomisi dokuz yıldır, “uzun durgunluktan” çıkamadı. InternationalInstitute of Finance’ın mayıs başında yayımladığı rapor, borç yükünün yeniden artarak kriz öncesi düzeyi aştığını saptıyor.

Monday, May 16, 2016

Sykes-Picot - 2016

Asrın en büyük dolandırıcılığının 100. yılı. Araplara, Osmanlı’ya karşı ayaklanma karşılığında bağımsızlık vaat edilirken aynı anda emperyalist devletler, o toprakları Sykes-Picot anlaşmasıyla paylaşıyorlardı. Sykes-Picot ile paylaşılan bu topraklar hiç rahat yüzü görmedi,15 yıldır da bir kaos giderek gelişiyor. AKP yönetiminin Osmanlı fantezileri, Türkiye’yi bu kaosun içine çekiyor. 

100 yıl sonra kaos
Irak, Suriye, Yemen, Libya’da devletler yıkıldı; Lübnan’ın geleceği belirsiz, Ürdün bir sığınmacı dalgası altında eziliyor. IŞİD tüm çevre ülkeleri etkiliyor, Türkiye’yi Suriye’ye çekmeye çalışıyor, Türkiye de NATO’yu Karadeniz’e... Türkiye’nin sınırları geçirgenleşiyor, hazirandan bu yana giderek yoğunlaşan çatışmalar yeni bir boyut kazanıyor. 

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, May 12, 2016

Önemli olan Davutoğlu’nun istifası değil!

Davutoğlu’nun istifası, “Pelikan dosyası” üzerine tartışmalar yoğun. Bence esas tartışılması gereken, Meclis Başkanı’nın laiklikle ilgili açıklamasıyla, Can ve Erdem arkadaşlarımıza verilen ceza, Can’a silahlı saldırı arasındaki ilişki. Davutoğlu’nun istifası rejimin mekaniğine ait. Bu ilişki ise, rejimin hakikatine ışık tutuyor. 

Laiklik, demokrasi, özgürlük
İlber Ortaylı geçenlerde bir yazısında, “LAICUS’ Yunancadan gelme Latince bir tabir. Yunanca’da düpedüz ‘halk’ demektir”... Latinin ‘laicus’u da ‘rahiplerin dışında kalan’dır.”... “Eğitim ve bilgi, ruhbana ait bir imtiyaz ve nimet olduğundan ‘iş bilmez, eğitimi düşük’ adam anlamında da geçer” diyordu. Bu saptama, ruhban sınıfının bilgi üzerindeki tekeline işaret ediyor ve Laicus kavramı da, halkın, çoğunluğun yönetimi anlamına gelen demokrasi kavramıyla buluşuyor.,


Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, May 09, 2016

İstifa, ceza, suikast... CHP

Davutoğlu, davaya, lidere bağlılık yeminiyle birlikte istifa etti. Can ve Erdem arkadaşlarımıza gazetecilik yapmaktan ceza kesildi ve Can’a suikast girişimi... 
 
Ne oluyor” diye soranlara. “Yeni bir anlam yok. Şeyler kendi seyrini izliyor” diyebiliriz. Siyasal İslamın partisi AKP’nin lideri, fiilen değişen rejime uygun bir anayasa yaratmaya doğru hızlanırken, yorduğu atı değiştiriyor. İki muhalif gazeteci susturulmaya çalışılıyor. Peki, şeylerin kendi seyrini izlemeye devam etmesini durdurabilecek güçlerden biri, hatta en kapasiteli olanı CHP’nin liderliği?

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, May 05, 2016

Evrim, robotlar, ‘kötü sonsuz’

Pazartesi günü kısaca, genel olarak değindiğim “robotlaşma”, üretici güçler ve yok edici güçler konusuna devam ediyorum.
İnsanın evriminden robotlara
Geçen yılın bu konuyla ilgili ilginç filmlerinden biri Otomaton’da, insanlık yapay zekâlı, yeni işçi (daha çok köle) sınıfı olarak kullanılan robotlara karşı kendini koruyabilmek için robotların yazılımına “hiçbir robot kendini değiştiremez” protokolünü eklemiştir. Ancak robotlardan biri bilinçlenir, bu protokolü aşarak kendini değiştirir; böylece robotların özgürleşme, gelişme yolunu açar.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, May 02, 2016

Hegemonya ve robotlar

ABD hegemonyasının gerilemesi, Çin’in yükselmeye, Rusya’nın askeri gücünü yeniden kazanmaya başlaması, Ortadoğu, Kuzey Afrika gibi kronik savaş bölgelerinin oluşması, büyük güçler arasındaki rekabet hızlanırken, potansiyel olarak daha önce olmayan riskleri de gündeme getirerek robotlaşma alanını da kapsamına alıyor. 

Kapitalizm ve potansiyelleri
Bir üretim tarzında üretici güçler ile üretim ilişkileri arasında uyumsuzluğun ortaya çıkması, üretici güçlerin, üretim tarzının gelişme potansiyellerini yitirdiğini gösterir. Bence bu savı, “o zaman yok edici güçlerin gelişmesi hızlanır” savıyla tamamlayabiliriz. Bu konu aklıma, Financial Times’da robotlaşmayla ilgili bir araştırmayı okurken geldi.

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Sunday, May 01, 2016

Laiklik savunulmalıdır!

Siyasal İslam’ın hegemonya süreci, laiklik, dini özgürlük kavramlarını karşı karşıya koyarak başladı.  “Katı laiklik”, “yumuşak laiklik tartışması AKP iktidarına giden yolu açtı.

Gerçekteyse, Laiklik, dini özgürlükleri kısıtlamaya değil, bir ruhban sınıfının devleti, toplumu şekillendirmesini engellemeye (Hobbes, Spinoza) ilişkindir. Laiklik, özgür doğan insanın sonradan takılan zincirlerden kurtulmasına (Rousseau), dinin vesayetinden kurtularak, aklını kullanma cesaretine (Kant) ilişkindir.

2500 yıl önce Ege Denizi çevresinde olgulara tanrılara, mucizeye değil, gözleme, mantığa, neden sonuç ilişkisine, bilime, felsefeye dayalı açıklamalar arayarak bakan bir düçünce gelişiyordu.

Hıristiyanlığın kurucusu Paul bu düşünceyi hedef aldı; “Sapientiam sapientum perdam” (bilgelerin bilgeliğini yok edeceğim), “Bu dünyanın bilgeliği, tanrı katında aptallıktır” diyordu. Paul’un izinden gidenlerin eliyle Hristiyanlık yükselirken, insanlığın aklı kapanmaya, dünyası karanlıklaşmaya başladı. Artık cahillik bir erdemdi, bilgi kutsal kitaptaydı. Bilgilenmek için dünyaya değil Kitaba bakmak gerekiyordu.

Bilginin üretiminin, yeniden üretiminin tekeli ruban sınıfının eline geçince Avrupa cahilliğe gömüldü, bilgi 800 yıl öncesinin gerisine düştü. Maddeyse devinmeye, çelişkiler işlemeye devam etti.

Ticaretinin gelişmesi,  yükselmeye başlayan devletlerin savaş teknolojilerine ilgisi, İslam dünyasında  canlandırılan Yunan felsefe, bilim geleneğinin Avrupa’ya yansımaya başlaması, akılcı düşünceyi, bilimi, felsefeyi Batı’nın dünyasına geri getiriyordu. Ne yazık ki aynı dönemde Müslüman dünyasında, Paul’un geleneği hortluyor, aklı ve dünyayı karartmaya başlıyordu.
Avrupa’da, XV. Yüzyıla doğru dinin koyduğu sınırların ayırdına varılıyor, bilimin, felsefenin gelişmesi yeniden önem kazanıyordu.  Bilim ve felsefe yükselmekte olan kapitalist sınıfın, eski rejimin egemenlerine, krala, ruhban sınıfına karşı mücadelesinin silahlarıydı.

Bu sınıf, devletin, kilisenin müdahalesinden kurtularak serbsetçe ticaret yapmak (serbestlik, Laiklik, demokrasi); ticaretin hızını, üretimin, verimliliğini arttırmak, yeni mallar üretebilmek, bu bağlamda bilimi teknolojiyi serbestçe geliştirmek (Rönesans, Reformasyon, Laiklik) istiyordu. Eski rejimin simgesel düzenini, anlam sistemini yıkacak, sanatı, felsefeyi (Aydınlanma, Romantizm, Laiklik) serbestçe geliştirmek, yeni toplumu dini etnik, sınıfsal parçalanmışlığını piyasa ilişkisi üzerinde “bütünleştirmek” (Laiklik, ulusçuluk, demokrasi) istiyordu.

Bu sınıf, feodalizmden çıkarken siyasi, cinsel, dini, hemen her alanda özgürleşmeye başlayan yoksul kitlelerin, özellikle de kadının, kapitalist disiplini kabullenecek emekçilere, emekçileri üretecek bedenlere dönüştürmeyi, sömürgeciliği meşrulaştırmayı da (biyopolitik, ırkçılık) istiyordu.
Kapitalist sınıf, ilk dört talebi için eski rejimle mücadele etti, beşinciye gelince, eski rejimle, dinle, ruhban sınıfıyla işbirliği yaptı (Federici), giderek dinci görüşleri, yeniden canlandırdı, özgürlükleri bastırmaktan çekinmedi...
Kapitalist sınıfın, özgürlükleri, serbestliği, bilimsel düşünceyi, akılcılığı savunduğu her noktada “Laiklik” talebiyle karşılaşıyoruz. Feodalizmden, cahillikten çıkarken, özgürleşme sürecine girerken geliştirilen en önemli ilke, hukuki araç Laiklikti.

Kapitalist sınıf yükselirken, eşitlik, özgürlük, demokrasi, sınıf, sömürü kavramlarını da geliştirdi. Böylece  kapitalizmin, getirdiği özgürlük, eşitlik ilkesi üzerinden,  sömürüyü de ortadan kaldırarak ilerlemeyi amaçlayanlar kendi dillerini kurmaya başladılar.

Özgürleşme için bu dilin gelişmesi, bunun için de Laiklik olmazsa olmaz koşuldur. Laikliğin kaldırılması, sulandırılması dinci vesayeti geri getirecek, eşitlik özgürlük, sömürü, sınıf demokrasi kavramlarını dışlayan bir söylemi egemen kılacaktır. Laiklik ilkesi mutlaka, uzlaşmaz bir kararlılıkla savunulmalıdır.