Thursday, January 28, 2016

Çin’in Ortadoğu hamlesi

Çin devlet başkanı Xi Jinping’in geçen hafta Suudi Arabistan, Mısır ve İran ziyaretleri, Çin’in Ortadoğu’daki gelişmelerin dışında kalmaya niyetli olmadığını gösteriyor.

‘Arap Politikası Raporu’
Çin 2013 yılında bir “Arap Politikası Raporu” yayımladı. Rapor çok genel ve soyut olsa da yeterli bir fikir verebiliyor.
Çin’in bölge politikası, Suudi Arabistan, Mısır ve İran ziyaretlerinde de vurgulandığı gibi, ortak ülkelere (rejimlerine), “kendi gereksinimlerine uygun yönde kalkınmaları...” “güvenliklerini ve istikrarı güçlendirmeleri, bölgede, dünyada daha etkin bir rol oynamaları yönünde yardım etmek...” olarak tanımlanıyor. Çin “uygarlıkların birbirlerine saygı göstermeleri, ortak varoluş ilkesini desteklemeleri” gerektiğini savunuyor. 


Bu ilkeler, yönelim Çin kapitalizminin genel çıkarlarıyla uyumlu. (...)



Yazının devamını okumak içn tıklayınız 

Monday, January 25, 2016

Teknoloji-‘kapitalist gerçekçilik’-umut

2015, kayıtlar başladığından bu yana en sıcak yıl olmuş. 2008’den bu yana dünya ekonomisini destekleyen koltuk değnekleri (Çin, Yükselen Piyasalar) kırılıyor. Petrol başta olmak üzere emtia piyasaları yerlerde sürünüyor. Bugünlerde bir konteynır gemisini kiralamak Ferrari kiralamaktan ucuz. Borsalar enfarktüs geçiriyor. Küresel çapta gelir dağılımdaki bozulma o düzeye geldi ki 62 milyarderin serveti, dünyanın en yoksul yüzde ellisini oluşturan 3.6 milyar insanının toplam varlıklarından daha büyük. 

‘Yeniden deja-vu’
Bu 62 milyarderin kaçı bu yıl Davos’taydı bilmiyorum, ama belli ki oradakiler de bu sorunların farkındalar: “Bu sorunlar çözülmeli” diyorlar ama, “bizim durumumuz bozulmamalı”. Çözüm: “IV Sanayi Devrimi. Bunu herkese anlatmak, kabul ettirmek gerekiyor: Engellenemez, uyum sağlamak gerekir. Uyum sağlayabilirsek daha müreffeh, barışçıl, istikrarlı bir dünya bizi bekliyor. Örneğin “Yapay zekâ, ekonomik büyümeyi hızlandıracak, yeni servetler yaratacak. İnsan gibi düşünen makineler, kanserden, iklim değişikliğine kadar büyük sorunları çözecek...”... “Yeter ki siyaset yapıcıların gücünü artıracak bir düzenlemeci tepki, kompleks sistemin (serbest piyasa - EY) uyum sağlama gücünü zayıflatmasın.” Diğer bir deyişle yeter ki neo-liberal mutabakat bozulmasın..


(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, January 21, 2016

Yine Davos zamanında

Kapitalist dünya sistemi krizle daha derin kriz arasında gidip gelirken “dünyanın efendileri” oldukları varsayılan tiplerin yıllık toplantısı Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Davos zirvesi başladı. 

Yeni fantezimiz
Financial Times’da Thornhill, WEF için, “küresel elit arasında konvansiyonel aklın (yeni fantezinin - E.Y.) oluşmasında her yıl son derecede başarılı bir işlev üstlenir” diyor ve ekliyor: “Sorun şu ki konvansiyonel akıl hemen her zaman yanlıştır”. Bu yıl WEF’un ana teması, BBC başta, medyanın hemen üzerine atlamasından anlaşılabileceği gibi yeni bir fantezi: “IV. Sanayi Devrimi”. Bu fantezi zirvenin kurucusu Klaus Schwab’ın son kitabından geliyor. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, January 18, 2016

Frenleri patladı


AKP rejiminin Türkiyesi “yokuş aşağı giderken frenleri patlayan bir kamyona benziyor.” AKP rejimi, her alanda tam bir fiyasko oldu. AKP’nin başından beri verdiği sözleri anımsatmak okuyucunun aklına hakaret etmek olacaktır. Ancak bir noktayı vurgulamakta yarar var. AKP’yi “mademki söz veriyor, niyet okumayalım” diyerek desteklemiş olanlar, bugün düş kırıklığı yaşıyor, kimileri de “Ama siz AKP ile işbirliği yapmıştınız” suçlamasıyla karşı karşıya. Çünkü, AKP, verdiği sözleri tutmamakla kalmadı, her birinde tam tersi bir yönde ilerledi. 

Demokratikleştirme, bölgede oyun kurucu olmak, “sıfır sorun”, Suriye politikası vb. bir yana, haziran seçimlerinin sonuçlarını kabullenemeyerek, “AKP tek başına hükümet kuracak oyu alamazsa kaos olur” “Barışın huzurun güvencesi AKP’dir” vaatlerine karşılık elimizde, IŞİD’in Suruç, Ankara, Sultanahmet katliamları, sokağa çıkma yasakları, sonu belirsiz çatışmalar var. Hükümet katliamların haberlerini yasakladı, çatışma bölgelerine basını sokmuyor. Sultanahmet olayından sonra rejim “susturma” mantığını absürt bir noktaya taşıyarak “eleştiriyi yasakladı”. “Yolsuzlukları soruşturan savcılar” tasfiye edildi, devletin yasadışı işlerini ortaya çıkaran gazeteciler hapiste; Kürt sorunu çok kanlı, kapsamlı bir iç savaşa dönüşürken barış çağrısı yapan akademisyenler tutuklanıyor, evler basılıyor. 

Cumhurbaşkanı’nın barış çağrısı yapanlar için, “alçaktır, zalimdir”... “gerekli mercileri göreve davet ettim” sözleri rejimin gerçeğini açığa vuruyor.
Bu kamyon nereye gidiyor?
 
Bu sorunun cevabını “niyet okumayalım” saçmalığına düşmeden aramak gerekiyor. İki kavram bize yardımcı olabilir: (1) AKP liderliğindeki siyasal İslamın, devleti ve “sivil toplumu” moleküler düzeyde değiştirme, kültürüyle birlikte yeniden yapılandırma projesine ilişkin, “pasif devrim” süreci. (2) Siyasi aktörlerin davranışlarını öngörebilmek, düş kırıklığı yaşamamak için: “Habitus” (kimliklerini şekillendirmiş şimdi davranışlarına yön veren kişisel tarihleri, bu tarihin “yaşam dünyasının” ürettiği “kültürel sermayenin” özellikleri). 

Pasif devrim” süreci, AKP hükümete ilk geldiğinde liberal entelijansiyanın, Kürt hareketinin, büyük sermayenin (uluslararası ve yerli), “Batı”nın rızasını alabilen bir hegemonya inşa süreci içinde ilerlemeye başladı. “Pasif devrim” ilerledikçe, ülke siyasal İslamın projesi doğrultusunda şekillendikçe, projenin kapsamı belirginleştikçe, AKP, liberal entelijansiyadan, Kürt hareketinden aldığı rızayı, Batı’da dış politika çevrelerinde inanılırlığını kaybetmeye başladı. AKP, toplumun siyasal İslamın projesine karşı olan kesimleri önünde (Diyanet İşleri’nin garip fetvalarının da katkılarıyla) çırılçıplak kaldı. AKP “rıza” alma kapasitesini kaybettikçe, baskı, şiddet uygulama eğilimi arttı.

Gezi Olayı” bir dönüm noktasıdır. Ondan sonra devletin fiziki ve simgesel (susturma, aşağılama, tehdit, cadı avı) şiddetinin dozu giderek dayanılmaz bir düzeye ulaştı. AKP’nin kaybettiği rızayı tekrar kazanma şansı yok. AKP, artık bu realitenin tutsağıdır. Türkiye’de din bilgisi pratiği üzerinden, üretilen ekonomik değerlere el koymaya alışmış siyasetçi tipinin tutsağıdır. Bu iktidarını kaybetmemek için, ülkeyi ateşe atmaktan kaçınmayacak bir tiptir. AKP rejiminin, daha fazla fiziki ve simgesel şiddete başvurmaktan, projesine direnenleri tamamen susturarak, “politik alanın” dışına itmekten başka bir seçeneği yoktur. Bu “kamyonun” hızla bir yerlere çarparak ülkenin Türk ve Kürt vatandaşlarının yaşamını daha da derin bir cehenneme çevirecek politikaları önlemek isteyenlerin de bu gerçeği göz önüne almaları gerekir. Bu bağlamda, çeşitli imza metinleri üzerinden şekillenmeye başlayan muhalefetin momentumunu koruması; AKP kampına konuşmadan önce, tüm eğilimlerinin güçlerini birleştirmeye başlaması son derecede önemlidir.

Thursday, January 14, 2016

Piyasalarda belirsizlik ve korku

Küresel mali piyasalar açısından 2015 yılının kötü geçtiğine, dünya ekonomisinde durgunluğun devam ettiğine, “2016 yılına ilişkin beklentilerde resesyona, bir mali sarsıntı olasılığına doğru eğilen bir kötümserliğin egemen olduğuna” dikkat çekmiştim (04/01). Bu kötümserliği haklı çıkaracak gelişmelerin geçen hafta başladığını görüyoruz.

(...)

Geçen haftanın olayları bence iki soruyu gündeme getiriyor. (1) Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi, ama mali piyasaları korunaklı, yabancı sermaye payı az (yabancı borsalara bulaşma riski teorik olarak yok); öyleyse bu sarsıntılara neden yol açıyor? (2) Çin ekonomisinde gerçekte ne oluyor?  

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız 

Monday, January 11, 2016

Kapitalizm ve ‘Antropocene’

Nature (Mart 2015) ve Science (Ocak 2016) dergilerinde yayımlanan iki araştırma, ilk kez 1960’larda Sovyet bilim insanları, sonra 1980’lerde ekoloji uzmanı Eugene Stoermer tarafından geliştirilen (Wiki), gezegenin, insanların (“antropo”) etkinliklerinden kaynaklanan yeni (“cene”) bir jeolojik döneme (Antropocene) girdiğine ilişkin savları kesin olarak kanıtlıyor. 

Şu ‘insanın’ yaptığı

(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Thursday, January 07, 2016

Suudi usulü intihar

“Suudi Rejiminin Yemen’le İntiharı” başlığının ardından da “Başlık güçlü oldu ama Ortadoğu’da durum böyle başlıkları çağırıyor” notunu düşmüştüm (31/03/15). Suudi rejiminin sorunları derinleşti, bir gelecek kaygısı başladı. 
 
Suudi rejiminin yeni yıla girerken gerçekleştirdiği, Şii din adamı Nemr’i de kapsayan 47 idam, bu kaygıların korkuya, giderek de paniğe dönüşmeye başladığını gösteriyor. Suudi rejimi, şimdilerde adeta “ölümden korkarak intihar etmeye çalışan” birine benziyor, hem de tüm Ortadoğu’yu da peşinden sürükleyerek... “Yemen bir karadeliğe dünüşebilir” derken (16/04/15), Suudi rejimi bir “karadelik” olmaya doğru gidiyor. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız 

Monday, January 04, 2016

Egemen duygu kötümserlik

Bu köşede, 23 yıldır “yeni yıl” beklentilerini değerlendirmeye çalışıyorum. Bu kadar kötümser bir havayı hiç anımsamıyorum. Kuzey kutbunda sıcaklık geçenlerde yıllık ortalamaların 35 derece üstüne çıkarak Viyana, İstanbul gibi kentlerin düzeyine ulaştı ama kötümserlik buna değil mali piyasalara, küresel ekonominin geleceğine ilişkin. Bu da bizim kötümser olmamız için bir neden. 

Mali piyasalar tatsız
2015 yılı mali piyasalardan reel ekonomiye kötü bir yıl oldu, 2016 yılında bir iyileşme bekleyene henüz rastlamadım. 
 (...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız