Monday, March 31, 2014

Godot geldi galiba



(BUGÜN YAZIM PORTALA KONMADIĞI İÇİN TAMAMINI BURADAN, YADA GAZETEDEN OKUYABİLİRSİNİZS)
oğuk Savaş bittiğinden bu yana ABD dış politikası, SSCB’nin yerini dolduracak, “Batı”yı yeniden ABD’nin etrafında bloklaştıracak bir düşmanın ortaya çıkmasını adeta Godot’yu bekler gibi bekliyordu. Geçen hafta Batı basınındaki yorumlara bakılırsa, Godot, Putin olarak gelmiş gibi görünüyor...

ş politika paradigması sorunu...

“Soğuk Savaş” bittiğinde ABD nükleer şemsiyesinin önemi kalmadı, Batı Blokunu bir arada tutan “çimento” erimeye, Blok bileşenleri ABD’nin gündeme getirdiği önceliklere değil ulusal çıkarlarının gereksinimlerine göre davranmaya başladılar. ABD liderliğindeki Batı bloku, Kissinger’in vurguladığı gibi dış politika paradigmasını yitirdi. Avrupa Birliği Süreci ilerledikçe, Almanya II. Dünya Savaşının mirasından kurtulma arzusunu dile getirdikçe, ABD ile Avrupa arasındaki “çatlak”, Irak savaşında, Snowden olayında da  görüldüğü gibi büyümeye başladı.
O zamandan bu yana ABD dış politika üretme çevreleri, ABD hegemonyasının en önemli dayanağını oluşturan Batı Blokunun bileşenlerini yeniden bir araya getirecek yeni bir çimento, yeterince güçlü bir dış tehdit, son tahlilde yeni bir savunma paradigması arıyorlardı.  “Uygarlıklar çatışması” söylemi  Terörizme karşı Küresel Savaş, SSCB’den farklı olarak eski sömürgelerin, az gelişmiş ülkelerin alanını kapsıyordu, SSCB’nin yıkılmasıyla boşalan yeri dolduracak güçten, inandırıcılıktan, hatta gerçeklikten yoksundu.
Dahası, bu yeterince inandırıcı, güçlü ortak düşman yokluğu, Avrupa’yı ABD’ye bağlayan NATO platformunun da kimi zaman anlamının sorgulanmasına neden oluyordu. Yıllar geçti Batıyı ABD etrafında toparlayacak büyük düşman hep konuşuldu ama adeta Godot gibi  bir türlü gelmedi. Taa ki Rusya Kırım’ı ilhak edene kadar...

Putin’in hediyesi...

Foreign Policy’de yazan James Traub’un “Beklemekte olduğumuz düşman” başlıklı yazısında, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine bağlı olarak “umutsuz bir biçimde yeni bir düşman aramakta olan Amerikan Devlet Başkanı için Putin,   mükemmel bir hediye olabilir” diyordu. Atlantik’in öbür tarafında The Independent,’in yorumcularından Peter Popham’a göre “hiç olmazsa bir konuda Putin’e teşekkür borçluyuz- Batı yine Batı oldu”... “Kim olduğumuzu, kimlerin dost kimlerin düşman olduğunu unutuyorduk. Kırım, kaburgalarımıza atılmış sert bir dirsek”. The Economist Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, NATO’ya yeni bir amaç getirdi. Şimdi NATO’nun önündeki görev 28 üyesini ortak bir düşmanla karşı karşıya olduklarına ikna etmektir” diyor. Wall Street Journal’da Austan Golsbee, Kırımın ilhakının Avrupa Birliğini bile “üyelerini birbirine yakınlaştırarak kurtarabileceğini” düşünüyor
Batı medyası ve uzmanları da hemen, Putin Rusya’sının ne kadar saldırgan olduğunu, bir Avrasya bloğu kuramaya, SSCB’nin dünya gücü konumuna yeniden ulaşmaya niyetlendiğini anlatmaya başladılar. NATO’nun, görevinden ayrılmakta olan genel sekreteri Rasmussen’e göre bir süredir “Rusya bir ortak değil bir rakip gibi davranıyor”. The Economist’e göre 1997’de kurulan NATO-Rusya Konseyi artık çöktü. NATO’y katılan eski SSCB Cumhuriyetlerine ilişkin “buralara yüksek düzeyde askeri yığınak yapmaya niyetimiz, planımız ve gereksinimimiz yok” anlaşması da artık anlamını yitirdi. ABD’nin Polonya’ya 12 adet F-16, Baltık ülkelerine 10 adet F-15  göndermesi, bir Boeing E-3As’yi Doğu Avrupa hava sahasını denetlemek üzere  uçurmaya başlaması zaten bu durumu gösteriyor.
Bu yorumlar aynı anda, “gelişmelerin Putin’in iktidarını pekiştirdiğine, Rusya’nın çevresindeki diğer eskisi SSCB cumhuriyetlerine gözdağı verdiğine” ilişkin analizlerle birlikte geliyor. Böylece Soğuk savaşın aslında her iki tarafın da işine yaramış bir danışıklı döğüş olduğunu anlatan senaryo yeniden canlandırılmış oluyor.

Yeni bir silahlanma yarışı gündemde

Önümüzdeki dönemde, NATO’y katılan eski SSCB Cumhuriyetlerine ilişkin 1997 tarihli “buralara yüksek düzeyde askeri yığınak yapmaya niyetimiz, planımız ve gereksinimimiz yok” anlayışı artık geçerli olmayacaksa, bu ülkelere askeri yığınak yapılacak, böylece savunma sanayiine yeni bir talep yaratılacak demektir.
Ancak bu talebin çok yüksek olmayacağını bu ülkelerin harcama, yeni silahları sistemlerine entegre etme kapasitelerine bakarak kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu bağlamda Washington Post’un “Ukrayna’daki uyanma alarmına rağmen Avrupa ülkeleri ordularının kapasitesini arttırmakta isteksiz davranıyorlar” saptaması gayet anlamlı.
Washington Post’ta yazan Griff Witte’ye göre, Avrupa ülkelerinin savunma harcamaları, Soğuk savaştan sonra hızla geriledi, Irak ve Afganistan savaşları bağlamında biraz toparlandı ancak mali krizle birlikte beş yıldır yeniden belirgin biçimde geriliyor. “Buna karşılık aynı dönemde Rusya’nın askeri harcamaları yüzde 30 arttı.... Bu gelişmeler Washington’daki politika yapıcıların çok canını sıkıyor” (27/03)
Silahlanma yarışının  yeniden hızlanacağını gösteren başka savlar da var: ABD savunma ve jeopolitik uzmanlarına, örneğin Chrsitian Science Monitor’a konuşan Robert Kaplan’a göre “dünyada askeri gücün merkezi doğuya kayıyor”.
Kaplan “Çin, tarihin gördüğü en büyük deniz kuvvetlerinden birine sahip olmaya doğru gidiyor. Etrafındaki devletler de bu gelişmelere aynen cevap vermeye çalışıyorlar”.... “Bunlar 20. Yüzyılın kara orduları değil, bunlar post-modern deniz kuvvetleri, hava kuvvetleri, füze sistemleri, siber-savaş kapasiteleri”... Dünyanın ekonomik ağırlığı Doğuya doğru kayarken, “kapitalist genişleme askeri edinimlere yol açıyor” (CSM, 27/03/2014)
Amerika’nın önde gelen dış politika dergilerinden The National Interest de bu tartışmaya, Meclis Silahlı Hizmetler Komisyonu’na bağlı  Deniz Gücü ve Güç Yansıtma alt komitesi Başkanı temsilciler meclisi üyesi Randy Forbes’in bir denemesiyle katıldı. Randy Forbes, Amerika’nın, “Çin üzerindeki askeri teknoloji alanında üstünlüğünü kaybetmeye başladığını” savunuyor. Forbes, deniz altı savaş kapasitesi alanındaki üstünlüğü sürdürmeyi, uçak gemisi kapasitesini ve menzilini arttırmayı, uzun menzilli bombardıman uçaklarını geliştirmeye devam etmeyi, uzay egemenliğini korumayı, geleceğin en ileri teknolojilerine yatırım yapmayı öneriyor (27/03)
“Godot”nun gelmesinin savunma sanayiine yeni kazanç kapıları açmasının yanı sıra bir “avantajı” daha var! Popham’ın deyimiyle “Kırımın ilhakı bizi kutuplaşmış bir dünyaya geri götürüyor. Belki bu daha tehlikeli ama, daha berrak, daha dürüst bir dünya olacak”
Herkes aynı düşüncede değil. Financial Times’dan Philip Stephens, küreselleşme döneminin “iyi zamanlarının” yerini, jeopolitiğin büyük güçler rekabetinin “kötü zamanlarına” bırakmaya başladığını düşünüyor.


Monday, March 24, 2014

Oyunun Kuralları Değişirken…

Soros’a göre, “Dünyada aşılamayan siyasi krizlerin sayısı gittikçe artıyor. Bu küresel yönetişimin bozulduğunu gösteriyor” ...“Böylece bir iktidar boşluğu oluşuyor” Rusya bu boşlukta ilerliyor (New York Review of Books 26/03).

ABD’li ve Alman yorumculara göre “Putin uluslararası sistemin”... “uygarlığın”...“liberal dünya düzeninin”... “kurallarını değiştiriyor”. “Sorunlar uluslararası yasalar, serbest ticaret ve diyalogla çözür”... “Ulusal Çıkarlar askeri araçlarla dayatılamaz”. (Die Welt 20/03). 
Bu ikiyüzlülük bir yana, Rusya’nın “Kırım’ı kolaylıkla ilhak etmesi” karşımızda, jeopolitikten, enerji güvenliğine, oradan çevre sorunlarına kadar uzanan çok boyutlu bir belirsizlik olduğunu gösteriyor. Bu belirsizlik çok tehlikeli olasılıkları da içinde barındırıyor.

Yazının devamını okumak için "tık"layınz

Monday, March 17, 2014

İsyanlar Çağına...

Son yıllarda, kitlelerin taleplerini sokak eylemleriyle dile getirme eğilimlerinde belirgin bir artış var. Tunus’tan “Gezi”ye, New York’tan Tel Aviv’e, Tahrir’den Tayland’a, Şili’den Sudan’a sokaklar öfkeli kalabalıklarla doluyor. Yerel bir olay aniden ülkedeki huzursuzluğu bir noktaya odaklayan merceğe dönüşüyor; dünyanın dikkatini çekiyor. Her yerde isyancılar kendilerini dünya halkının parçası olarak görmeye başlıyorlar.

Bu gelişmelerin arkasındaki demografik, teknolojik, ekonomik (yapısal-maddi) dinamikler, tüm siyasi sonuçları ve olasılıklarıyla, bu eğilimin devam edeceğini, bir isyanlar çağına girdiğimizi düşündürüyor. 

Devamını okumak için "tık"layınız 

Monday, March 10, 2014

Ukrayna’da ‘Son Tango’

Kissinger, Washington Post’taki yazısında, “Ukrayna ile ilgili tüm siyasi tartışmalar karşılıklı pozisyon alma üzerine. Acaba nereye gittiğimizi biliyor muyuz” (06/03) diyordu. Sanırım, “Soğuk Savaş” sonrası dönemden başka bir yere gidiyoruz.

SSCB çöktüğünden bu yana ABD/Avrupa, Rusya’yı önce “bağımlı devlet”, “yeni sömürge” konumuna sokarak kaynaklarına el koymayı denediler; olmayınca bir taraftan çembere almayı, diğer taraftan ilişkileri yumuşak tutmayı amaçlayan bir “stratejik belirsizlik” politikası izlediler. Varşova Paktı üyesi SSCB uydusu ülkeleri, NATO ittifakına, AB blokuna kattılar. Sonra sıra Ukrayna ile, Rusya’nın güvenliğini doğrudan tehdit eden bir aşamaya geldi. Böylece, ABD Harp Akademisi’nden Prof. Nikolas Gvosdev’e göre “stratejik belirsizlik” politikası da tükendi (National Interest, 04/03). Soğuk Savaş döneminin önemli Rusya uzmanlarından, diplomat George Kennan’ın 1990’larda NATO genişlemeye başlarken dillendirdiği “Bu bir soğuk savaşa yol açar... Ruslar yavaş yavaş, ama düşmanca bir tepki geliştirecekler” korkusunun gerçekleştiği noktaya geldik. Sanırım burada durmak da mümkün olmayacak!

Tırmanma ve ‘machtpolitik’

Yazının devamını okumak şçşn "tık"layınız 

Monday, March 03, 2014

Tehlikeli Bir Gidiş…

Birinci Dünya Savaşı’nın hiç beklenmedik biçimde, hiç istemeden, birçok hatalı adımın sonucunda başladığını vurgulamak için “uyurgezer gibi savaşın içine yüründü” ifadesi kullanılır (Sleepwalkers, Chritopher Clarke, 2012). Bu savaşın 100. yılında yine benzer bir yürüyüşten söz etmek olanaklı.
ABD ve Avrupa’nın bir hesap hatası, Rus ordusunun Kırım’a girmeye başlamasına neden oldu. Birçok yorumcu Asya’da Japonya ile Çin’in küçücük bir ada için bir savaşa doğru ilerlediğini düşünüyor. Çok yönlü, karmaşık ittifaklar, rekabet kaygıları içinde büyük güçlerin manevra alanları giderek daralıyor.

Korkutucu bir tartışma
 


Devamını okumak için "tık"layınız