Tuesday, December 04, 2012

Bir teokrasinin eşiğinde Mısır

03 Aralık 2012 -  

Mısır’da 15 Aralık’ta referanduma sunulacak yeni anayasa taslağı Mısır’ı bir teokratik rejimin eşiğine getirdi.

Bizi de ilgilendiriyor...

Mısır’da Mübarek rejimi, toplumsal bir ayaklanmayla devrildikten sonra siyasal İslamla (Müslüman Kardeşler ve Selefiler) seküler eğilimli siyasi akımlar arasında bir kutuplaşma başlamıştı. Mübarek rejiminden kalan ordunun da desteğiyle hızla gündeme getirilen genel seçimlere, Müslüman Kardeşler dışındaki siyasi akımlar yeterince örgütlenmeye fırsat bulamadan katıldılar. Böylece yeni Meclis’te iskemlelerin yüzde 70’i siyasal İslamın elinde kaldı. Siyasal İslamın dışındaki akımlar devlet başkanlığı seçimlerinde daha başarılı oldular. Devlet başkanlığı seçimlerini Müslüman Kardeşler örgütünün adayı Mursi, ancak Yüzde 51.7 ile kazanabildi.

Önceki hafta Devlet Başkanı Mursi, kendine olağanüstü yetkiler tanıyan bir kararı açıkladıktan ve Hıristiyanların, kadın örgütlerinin, seküler partilerin temsilcileri protesto ederek istifa etmiş olduklarından MK ve Selefi akımların elinde kalan anayasa komisyonunun, açıkça dinci nitelikte bir anayasa taslağını alelacele kabul etmesinden sonra bu kutuplaşma sokaklara taşarak sertleşmeye başladı; Tahrir Meydanı yeniden işgal edildi.

Siyasi iktidarın ve başbakanın giderek otoriter eğilimler sergilemeye başladığı, düne kadar Başbakan’ı destekleyenlerin “muhteşem tehlike”den söz etmeye başladıkları şu günlerde, ülkemizde de gündeme yeni bir anayasa ve bir başkanlık sistemi tartışması gelmiş bulunuyor. Bu koşullarda Mısır’da yaşanan süreç bizim için de önemli uyarı sinyalleri taşıyor.

Eleştiri kapıları kapanıyor
Mısır’da yoğunlaşan tartışmalarda, 232 maddelik yeni anayasa taslağında öncelikle şu sekiz noktaya dikkat çekiliyor. 1) Yasalar İslami yasal ilkelere dayandırılacak. 2) İslami yasal ilkeler söz konusu olduğunda din konusunda otorite El Ehzer Üniversitesi son söze sahip olacak. 3) Yeni anayasa taslağında Mısır ailesinin gerçek doğası (bunun ne olduğu belirtilmeden) savunulacak deniyor. 4) Kadın erkek eşitliği üzerine bir madde olmamasına karşılık kadının aile dışındaki görevleriyle aile- vi görevleri arasında bir denge kurması gerektiği vurgulanıyor. Erkekler için benzer bir saptama anayasa taslağında yer almıyor. 5) Anayasa, Peygambere, Tanrı’nın habercilerine, bireylere hakaret etmeyi (bu hakaretin ne anlama geldiğini saptamadan) yasaklıyor. 6) Anayasada köleciliği yasaklayan, uluslararası anlaşmalara uyulması koşulunu getiren bir madde yok. 7) Buna karşılık orduya zarar veren (yine belirsiz bir kavram) konularda, yeni anayasa taslağı sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına izin veriyor. 8) Devletin bilimi ve sanatı teşvik edeceği vurgulanıyor.

Birçok yorumcu, bu maddelerin kadın haklarını, insan haklarını korumayı, şeriata dayalı teokratik bir hukuk sisteminin şekillenmesini önlemeyi çok zorlaştıracağını savunuyorlar. Mısır İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Heba Morayef’e göre bu “hakaret” kavramı tanımlanmadığından “Devlet başkanı başarısızdır ya da diktatör oldu demek dahi suç sayılabilir” (Financial Times 30/11). Sanata ve bilime ilişkin maddenin de bu alanlarda devlet denetimine yol açmasından korkuluyor

Wall Street Journal’a konuşan kimi Mısır hukuku uzmanları, bu taslakla 40 yıl sürecek olan otok- ratik yönetimlere yol açan 1971 Enver Sedat anayasası arasındaki tek farkın İslami ilkelere yapılan özel vurgu olduğunu savunuyorlar. “Kamu ahlakını” korumaya ilişkin maddeninse özellikle dinci akımlar tarafından baskıcı biçimde, toplumu şekillendirme yönünde kolaylıkla kullanılabileceğine inanıyorlar.

Devlet Başkanı Mursi, bu anayasa taslağını kabul etti ve 15 Aralık’ta referanduma sunacağını açıkladı. Kahire Üniversitesi’nden Hukuk Profesörü Muhammed Nur Farah’a göre referandumda siyasal İslam, güçlü örgütlenme olanaklarına dayanarak toplumun geniş kesimini, özellikle yoksulları, “İyi bir Müslüman ol, anayasaya evet de, gâvurlara karşı tavır al” sloganıyla harekete geçirecek (The Economist 01/12).

Muhalefet ve diğer kaygılananlar
Tahrir Meydanı yine dolup taşıyor. Ancak bu kez iktidarı, Müslüman Kardeşler’in liderliğindeki siyasal İslam temsil ediyor. Muhalefetse, esas olarak “Devrimci” atılım başlarken diktatörlüğe karşı demokrasi talebiyle meydana dolan güçlerden oluşuyor. Muhalefet, bir gözlemcinin işaret ettiği gibi “durmadan birlik olmanın önemini vurgulayan, ama kendi vaazını kendisi dinlemeyen liderlerden”, önemli şahsiyetlerden oluşan liberal, sosyal demokrat, hatta sosyalist grup ve partilerin çok parçalı karmaşık bir toplamı.

Devrimci atılım başladığında Müslüman Kardeşler meydanda yoktu, özellikle orduya karşı gösterilere katılmamaya dikkat ediyorlardı. Şimdi orduyla anlaşarak aldıkları iktidarı Tahrir Meydanı’na karşı korumaya çalışıyorlar. Alawsat’ta yer alan bir yorum, “Mursi’nin vaatlerine inananlar, bir uzlaşma umanlar, güneşi kevgirle örtmeye çalışıyorlar” diyerek kararları Mursi’nin değil, MK yönetiminin aldığına işaret ediyor (29/11).

Boşuna “Devrim yolu dolambaçlıdır” demiyorlar, bu kez de başka gariplikler söz konusu. Eski rejimin kimi siyasetçi, hukukçu tiplerinin, şimdi Müslüman Kardeşler’e karşı olmak, anayasayı, güçler ayrılığını (sanki varmış gibi) korumak adına meşruiyet kazanmaya çalıştıkları göze çarpıyor. Henüz Tahrir Meydanı’na gelmeye cesaret edemiyorlar, ama yeniden ekranlara çıkmaya başladılar.

The National Interest’ten bir analistin işaret ettiği gibi Tahrir, siyasal İslam karşılaşmasının kaderini etkileyebilecek iki faktör var. Biri ordunun tavrı, diğeri sokakların sergileyeceği dinamizm. Eğer ordu seyirci kalır, sokaklarda Müslüman Kardeşler ve muhalefet taraftarları arasındaki gerginlik hızla tırmanarak kanlı çatışmalara dönüşmezse referandumu Müslüman Kardeşler kazanarak devleti tümüyle ele geçirecek. İçinde hem dinci hem de laik unsurları barındıran ordu müdahale etmeye kalkar, sokaklarda kan akmaya başlarsa, sürecin kapsamlı bir iç savaşa açılması olasığı var.

Bu sırada, sırf seçimler kazandı diye demokrasi adına, MK’yi destekleyen kimi çevrelerin de kaygılanmaya başladığı anlaşılıyor. Geçen hafta New York Times’da (MacFarquhar, 27/11) yayımlanan bir yorumda, ABD yanlısı diktatörler devrildikten sonra şekillenmeye başlayan yeni Ortadoğu’da, Müslüman Kardeşler akımının etkisi altında yeni bir Sünni liderler kuşağının, dini ideolojinin etkisi altında şekillenen toplumların, Şii ekseninden çok daha zengin, Kuzey Afrika’dan Türkiye’ye kadar bir Sünni ekseninin oluşmaya başlamasının Washington’u kaygılandırdığı anlatılıyordu.

No comments: