Tuesday, March 18, 2008

Çok 'İlginç' Bir Haftadan Öbürüne...

Dünya ekonomisinde, özellikle mali piyasalarda "ilginç" bir haftayı geride bıraktık. Sıradan bir mali düzeltme yaşandığını savunarak neoliberal küreselleşmeye imanı canlı tutmaya çalışanların geçen haftadan sonra artık söyleyecek bir şeyleri kalmadı.

İngiltere'nin önde gelen yatırım bankalarından Lombard'ın pazarlama stratejisti Michael Taylord, The Independent 'in aktardığına göre (16/03), yakın zamana kadar iyimserliğini korumaya çalışıyordu ama cuma günü, "Hepimiz 1970 tarzı bir krizden söz ediyorduk. Ancak gün geçtikçe durum daha çok 1930'lara benziyor...nerede biteceğini kimse bilmiyor. Bu kendi kendini besleyen bir felaket" diyormuş. Goldman Sachs'ın bir borsa işlemcisinin sözleri de bu haftanın neden ilginç olacağını gösteriyor: "Herkes tam anlamıyla şok geçiriyor, olanları şaşkınlıkla seyrediyor. Kimse, bırakın işlem yapmayı konuşmak bile istemiyor; öyle durup bekliyoruz. Yarın borsalar açılınca neyle karşılaşacağını bilemediğinden herkesin sinirleri çok gergin. "

Gerçekten de, geçen haftaya kadar kriz, eski IMF başekonomisti Rogoff 'un, cuma akşamı Bloomberge TV 'de dile getirdiği gibi, " Bir tren kazası filmindeki yavaşlatılmış görüntüler gibi gelişiyordu ". Derken, görüntülerin hızı değişmeye başladı...

'Tarihin en büyük mali krizi'
Bence de, bu "henüz" abartılı bir saptama ama son haftalarda, uluslararası medyada giderek daha sık yer alıyor. Bir Washington Post yorumuna göre, " Büyük buhrandan bu yana tarihin en ciddi krizine dönüşmeye başlayan durumun karşısında Fed sınırsız bilançosunu, tarihte hiçbir dönemde görülmemiş bir çapta para basmakta kullanıyor " (12/03). New York Times 'ta yazan Prof. Krugman 'a göre, "Fed'in giderek tarihin en büyük mali krizi gibi duran gelişmeler karşısında yapacağı çok fazla şey yoktu ". Londra'daki Independent Staregy'nin genel müdürü David Roach 'a göre, "Dünya ekonomisi, uzun süreli, yarı-resesyon, yapışkan enflasyon dönemine giriyordu, ama büyük bir hata yapılmazsa, 1930 tarzı depresyona dönüşmez" . Geçenlerde Türkiye'ye de gelen Prof. Rubini ise Bear Stern'in çöküşünün, " mali erimeye doğru 12 adım " tezini desteklediğini, " Bir veya birkaç büyük mali kuruluş çökmeye başlar " diye tanımladığı "9. Adım" a tam olarak uyduğunu yazıyordu (14/03). Financial Times 'tan Martin Wolf da zaten, Rubini'ye itiraz ederken artık eskisi kadar iyimser değil (11/03).

New York Post , " ABD ekonomisi çökecek korkusunun " yayıldığını aktarıyor, NBER (Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu) Başkanı, Harvard'dan Prof. Martin Feldstein , " ABD ekonomisi şimdi resesyondadır ve bu II. Dünya Savaşı'ndan bu yana gördüğümüz en büyük resesyon olabilir " (New York Post , 14/03) diyordu. Bloomberg TV'de konuşan Rogoff'a göre, " bu uzun süredir gelmesi beklenen mali krizdi " (Rogoff'un, hakikati açıklayacak şaman anlamında "Big Kahuna" kavramını kullanması da ayrıca ilginçti). " Bütün etkenler birden harekete geçmişti ".

Bütün etkenler birden...
Gerçekten, geçen hafta, bir kriz teorisi açısından neredeyse bütün etkenler kendini göstermeye başlamıştı. Bunların en çarpıcı örnekleri arasında, Bear Stern, Carlyle Capital gibi iki devasa mali kuruluşun çökmesi, Fed'in tarihinde ilk kez banka sistemi dışındaki bir mali kuruluşu kurtarması, bir anlamda Wall Street'in Fed sayesinde uçurumun kenarından dönmesi, Maliye Bakanı, Cumhuriyetçi ve Goldman Sachs'ın eski CEO'su Paulson 'un konuşması üzerine, CBS-Market Watch'in başyazısındaki, "Paulson, deregülasyonun bizi başarısızlığa sürüklediğini kabul etti" (13/03) saptaması, dolar 100 yen'in altına düşerken altının 1000 doların, petrolün 110 doların üstüne çıkması sayılabilir.

Yıl başından bu yana 7 trilyon dolardan fazla değerin silindiği dünya borsalarıysa, geçen hafta adeta "yoyo" gibiydi. Önceki hafta Fed, "eşik altı" batık konut kredilerine dayalı menkul kıymetleri Hazine bonosu yoluyla devralarak bankaları kurtarmaya hazırlandığını göstermişti. Fed'in geçen haftaki bu kurtarma işleminin banka sistemi dışına çıkarak büyük mali kuruluşları da kapsayacağının anlaşılması, şimdilik devralınacak yükün 400 milyar dolara ulaşması, Wall Street'i salı günü 417 (%3.5) puan sıçrattı. Ama resesyon korkusu, yeniden düşüşlere yol açtı. Sonra, kredi krizinde güvenilirliğini yitirmiş reyting kuruluşlarından Standard and Poor'un krizin "zor aşaması geride kalıyor" açıklaması, borsayı yine yükseltti. Ama Bear Stern'in kurtarılması, yaklaşık oranda batık krediye sahip Lehman Brothers'ın sırada olduğuna ilişkin söylentiler, bu kez "Eyvah domino etkisi başladı " korkusuyla perşembeden itibaren tüm dünya borsalarını yine geriye çekti. Cuma günü Wall Street 195 puan geriledi. Şimdi piyasalar, bu hafta birçok fonun kayıplarını açıklamasını korkuyla bekliyorlar.

Ve korku salt ABD mali piyasalarıyla sınırlı değil. Princeton Üniversitesi'nden ekonomist Hyun Song Shin 'in anımsattığı gibi, birçok ABD fonu, eşik altı konut kredilerine dayalı kâğıtlarla spekülasyon yaparken son tahlilde, Japonya'dan borç aldıkları parayla (carry trade -E.Y) çalışıyorlardı (Wall Street Journal, 15/03). Bu nedenle, dünya mali piyasalarında, ABD'den kaynaklanan bulaşıcılık çok yüksekti.

Bütün gözlerin ABD ekonomisinin üzerinde olmasının bir nedeni daha var: Dış ticaret de bulaşıcılığa açık bir kanal. ABD ekonomisi, IMF verilerine göre, dünya ekonomisinde toplam tüketimin %25'ini, toplam ithalatın %19.7'sini gerçekleştiriyor. Asya ülkeleri ihracatlarının %7'sini ABD'ye yapıyorlar. Bu oran Çin için %21'e, AB'nin üye ülkeler dışındaki ihracatı içinde de %23'e yükseliyor. ABD mali piyasaları, dünya mali piyasalarındaki toplam sermayeleşmenin % 44'üne sahip. Bunlara karşılık, ABD GSMH'si içinde tüketim harcamalarının payı %71'in üzerinde ve Morgan Stanley Asya Genel Müdürü Stephen Roach 'a göre inşaat sektörü eklendiğinde bu oran %78'i geçiyor.

Bu tüketici talebinin gücü dünyanın geri kalanı açısından, "şimdilik" , çok önemli olduğu görülüyor. Ancak, perakende satışların şubat ayında beklenmedik ölçüde düşmesi, bu tüketici talebinin belinin kırılmaya başladığını gösteriyor. Ev fiyatlarındaki düşüşler, artan tahliyeler, kredi faizlerindeki artışlar, borsanın zenginlik etkisinin sönmesi, işsizliğin ve işsizlik korkusunun, enerji ve genelde ithalat mallarının fiyatlarının artmaya başlaması tüketiciyi çok zorluyor.

Bir Wall Street anketine göre, önde gelen ekonomistlerin %70'i ABD ekonomisinin artık resesyonda olduğuna inanıyor. Böylece bu tartışma bitiyor, şimdi resesyonun olası şiddeti, uzunluğu, tartışması öne çıkıyordu. Morgan Stanley Asya Yönetim Kurulu Başkanı Stephen Roach'a göre, bu öyle " sıradan bir devrevi resesyon değil".. "iki köpüğün birden (ev piyasası ve kredi-E.Y.) patlamasının ertesinde ortaya çıktı " (NYT, 05/03). Roach'un "ekonominin tüketim yapısının da, ihracata ve uzun süredir gerekli altyapı yatırımlarına yönlendirilmesine " ilişkin sözleriyse 1929 buhranını çağrıştırıyordu. Öyleyse, dünya ekonomisinin, verili siyasi dengelerin geleceği de kuşkulu. (Çarşamba günü devam edeceğim.)

No comments: