Friday, February 08, 2008

Küreselleşme, Devlet ve Emperyalizm

(Cumhuriyet 06.02.2008)

İki haber: Madencilik sektörünün devlerinden BHP Billiton, rakibi Rio Tinto'yu 119 milyar dolara satın alarak Avustralya demir cevheri sektöründe tekel konumuna yükselmeye hazırlanırken bu sektörün en büyük müşterisi Çin, devlet şirketi Chinalco aracılığıyla BHP hisselerinin yüzde 12'sini ele geçirdi. BHP hisselerini, 14 milyar dolarla, yüzde 20 prim ödeyerek satın alan Chinalco'nun, Rio Tinto için de 120 milyar dolarlık karşı teklif hazırladığı söyleniyor. ABD bütçesi ilk kez 3 trilyon dolara, açığı da 2007'de 163 milyar dolardan, 2009'da 400 milyar dolara yükseliyor.

Neoliberalizmi gömme zamanı geldi
Bir kriz yönetim modeli olarak, 80'lerden bu yana uygulanan neoliberalizme göre devlet piyasalardan elini çekmeli, Keynesyen talep yönetimi gibi araçları terk ederek bütçe disiplini ve enflasyonla mücadele üzerinde odaklanmalı: Piyasalar kendi sorunlarını kendileri çözebilirler; müdahale kriz yaratır.

Ağustos ayında başlayan kredi krizi piyasaların kendi sorunlarını çözmek bir yana, uzun süre denetimsiz kalınca ne gibi ekonomik, sosyal ve ahlaki sorunlar yarattıklarını gösterdi. Mali sistemin içine düştüğü güvensizlik çukurundan kendi kendine çıkamayacağının anlaşılması, genel çöküş tehlikesi, ABD Merkez Bankası'nın, hatta doğrudan hazinenin müdahalesini, çeşitli kurtarma projelerini gündeme getirdi.

Kredi krizinde ölümcül yaralar alan dünya devi ABD bankaları önce kendi devletlerinin, sonra da Çin, Dubai, Singapur gibi ülkelerin devlet fonlarının kapılarını aşındırmaya başladılar. Bu fonlar, ABD'nin dev bankalarına ortak olmaya başlayınca da sürecin jeopolitik boyutları tartışılmaya başlandı: Ya bu fonlar, kâr maksimizasyonu kuralına boş verip siyasi amaçlarla stratejik adımlar atarlarsa? Chinalco'nun, Avustralya demir cevheri pazarında kendini koruyabilmek için, BHP hisselerini yüzde 20 primle satın alması kaygıyla karşılandı.

Devletin ekonomik etkinliklerinin arttığını gösteren örnekler çok. Devlet şirketleri özellikle Çin şirketleri bankacılık ve enerji sektöründe, dünyanın en büyükleri arasına girdiler. Çin, dünyada bir kapasite fazlası sorunu olmasına karşın kimya, demir-çelik, otomotive, hatta havacılık sektörlerinde , korumacılık duvarları arkasında ithal ikameci politikalar izliyor. Dahası, mali kriz kredi piyasalarında büyük güven erozyonuna yol açtığı için, HSBC Ekonomi Genel Müdürü Stephen King 'in işaret ettiği gibi, devlet varlıkları, düşük getirilerine rağmen büyük ilgi çekiyor. Böylece devletin borçlanma, ekonomiye müdahale kapasiteleri de güçleniyor.

Küreselleşmeci fantezileri de
Neoliberal proje, küreselleşmeci söylemin, ulus-devlet ve jeopolitikle ilgili fantezileriyle desteklendi. Solun geniş bir kesimi bu fantezilerden etkilenerek salt "emperyalizm" kavramını değil, kapitalizme yönelik eleştirileri, sınıf merkezli siyaset anlayışını da terk ettiler; boşalan yeri de liberalizmden devraldıkları "bireysel özgürlükler", "insan hakları" "kimlik siyaseti" kavramlarıyla doldurmaya çalıştılar. Küreselleşmecilerin, ekonomik fantezileri gibi ulus devlet ve jeopolitik ile ilgi fantezileri de çöktü.

Ulus-devlete ilişkin küreselleşmeci fantezinin iki boyutu var: Birincisine göre, ekonomik küreselleşme ve beraberinde getirdiği, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar, uluslararası ve yerel sivil toplum örgütleri, ulus-devletin ekonomik ve siyasi egemenliklerini aşındırıyor, devletler üstü bir egemenlik düzeni, yönetişim oluşturmaya başlıyor . Bildiğiniz gibi bu savın en sol ucunda, Karl Kautsky 'nin süper-emperyalizm teorisinin, reenkarnasyonu olarak, Hart ve Negri 'nin, "Kapitalizm artık devletlerarası ekonomik ve siyasi çatışmalara olanak vermeyecek kadar entegre bir sistemdir" iddiası var. İkinci boyut, ABD, neo-con propagandanın etkisiyle olacak, tek kutuplu dünya görüntüsünün abartılmasıyla ilgili: ABD hegemonyası kalıcı ve istikrarlıdır, artık herhangi bir karşıt bloklaşma olasılığı yoktur.

Jeopolitik (devletler arası rekabet), tek kutuplu-çok kutuplu dünya tartışmaları, terorizme karşı küresel savaş, "kaynak savaşları", Afganistan ve Irak'ın işgali, Çin, Hindistan gibi yeni güçlerin yükselmesi, Rusya'nın uluslararası alanda etkisini hissettirmeye başlamasıyla geri geldi. IMF, Dünya Bankası ve DTÖ etkilerini yitirirken ağustos ayında başlayan mali kriz, jeopolitiğin geri gelme sürecine iki yeni boyut ekledi. Birincisi, devletlerin denetimindeki fonların önemi daha önce görülmemiş ölçüde arttı. İkincisi, ABD yönetimi, neoliberalizmin en önemli ilkelerini terk ederek enflasyona ve bütçe disiplinine aldırmadan, 145 milyar dolar dağıtmaya karar verdi.

15 yılda, nereden nereye geldik, biraz geç de olsa, birileri hâlâ işgal yoksa emperyalizmden söz edemeyiz, demeye devam ediyor olsa da emperyalizm kavramını yeniden tartışmaya başladık.

No comments: