Wednesday, October 18, 2006

Orhan Pamuk ve sevinenleri

Bilmem dikkat ettiniz mi? Orhan Pamuk Nobel edebiyat ödülünü alınca, “dünya alem sevindi”. Orhan Pamuğun kimliği, romanlarının edebi özellikleri bir yana, The Guardian, The Nation, Le Monde gibi sosyal demokrat eğilimli yayın organları yanı sıra, Wall Street Journal, The Times, Le Figaro gibi muhafazakar gazeteler de hatta, Financial Times’da yazan The Weekly Standard’ın editörlerinden Christopher Caldwell gibi neo-con yazarlara kadar çok geniş bir kesim tarafından alkışlanması ilginç değil mi? Türkiye’de de muhafazakar, hatta siyasi İslam kesim ile sol liberal kesim birlikte alkışladı Orhan Pamuk’un başarısını.

Bu başlı başına sorgulanması gereken ilginç bir durum değil mi? Nasıl oluyor da bir yazar hem de “public entellectual” (kamusal yazar) sıfatına aday bir yazar, bu kadar geniş bir siyasi yelpaze içinde kabul görebiliyor? Yoksa aslında bu yelpaze o kadar da geniş değil mi? Sol liberallerle, neo-conlar arasındaki uzaklık sanılandan daha mı kısa?

Tuesday, October 03, 2006

Seçim oyunu mu?

ABD ev piyasası köpüğü sönmeye devam ediyor. Ama tüketicinin umurunda değil yarın yokmuş gibi borçlanıp, harcamaya devam ediyor (*). Halbuki 3. Üç aylık dönemde ABD ekonomisi en fazla %1-1.5 büyüyecek diyorlar, resesyon olasılığı artıyor. Ancaaak!

Bu sırada, Petrol fiyatları düşüyor, bu gün (3 Ekim Pazartesi) kısa bir süre için de olsa 59 doların altına indi. Dow Jones indeksi hala çıkıyor. Kimi analistler burada bir durum var ama ne? diye soruyorlar. Kimileri “BUSH’in Suudi dostları yine kıyakçılık ediyor, petrol musluklarını açtılar” diyorlar. Seçimlere kadar, sonra… Petrol piyasası analistleri 2007 yılında fiyatların yüksek düzeyde seyir edeceğini söylüyorlar. Halbuki resesyon olasılığı, talep gerilemesi olasılığı demek, bu da petrol fiyatları üzerindeki basıncın azalması… Ama artacak diyorlar. Birileri bir şeyler biliyor… Bu konuya biraz daha yakından bakmakta yarar var…

(*) Analojinin baştan çıkarıcılığına dayanamadım: Hani küçük Amerika olacağız diyorduk ya. Olduk işte: Bizim cari açık da büyüyor, Bütçe açığı da saygı değer bir düzeyde, biz de dışardan gelen parayla finanse ediyoruz ekonomik büyümeyi. Bizde de paramız değer kaybedince dış ticaret açığı azalmıyor. Bize de yöneticiler ekonomi iyi merak etmeyin diye durmadan gaz veriyorlar. Bizde de medya pembe gözlüklere bayılıyor… “Yok kriz olmaz. Olsa olsa biraz sallanırız filan… Bizde de devletin tepesindekiler birbirine girmiş durumda… Bize de halk yarın yokmuş gibi yaşıyor. Bundan iyisi can sağlığı aynı Amerika gibiyiz valla. Ah bir de dolar basmanın yolunu bulsak…

Sunday, October 01, 2006

Manyak şapkacının çay partisinde…

Associated Press’in aktardığına göre, Irak’ın Anbar bölgesindeki ABD komutanı, Albay Sean B. MacFarland, “direnişçiler ABD güçleri Irak'ı terk etmeden yenilemezler” demiş. Direnişçiler de ABD güçlerinin Irak’ı terk etmesini istiyor, Irak halkının da %70’i ABD’nin hemen gitmesinden yana. ABD halkının yalnızca %20’si Irak savasını destekliyor… Sorun ne anlamıyorum hepsi anlaşıyorlar…

Diğer taraftan, 16 Amerikan İstihbarat örgütünün ortak hazırladığı istihbarat değerlendirmesi, Irak savasının “terörizm sorununu ağırlaştırdığı sonucuna ulaşmış (New York Times). Bush tabii ki, gerçekliği, 16 istihbarat örgütünden daha iyi kavradığı için “bu gibi şeyler söylemek düşmanın propagandasına kanmaktır diyor (The Guardian). Ya ABD istihbarat örgütleri bir boka yaramıyor, haybeden para alıp yan gelip yatıyorlar. Ya da, Bush çoktan kopmuş, kendi iç dünyasında yaşamaya başlamış…

Derken, 1979’lerde Watergate Skandalini ortaya çıkaran iki gazeteciden biri Bob Woodward’in yeni kitabı “State of denial” yayımlandı. Woodward kitapta, Bush yönetimi gerçekleri ABD halkından ve hatta en yakın müttefiki İngiltere'den gizlediğini ( yok yaaa. Bunun için kitap mı yazmak gerekiyordu?) ileri sürüyor. Durum Bush yönetiminin görünmesine izin verdiğinden çok daha vahimmiş Irak’ta. Koalisyon güçleri her 15 dakikada bir saldırıya uğruyorlarmış. Kabaca haftada 800-900 saldırı gerçekleşiyor diyor Woodward.

Marjane Satrapi, Pazar günü The Independent’da yayımlanan bir söyleşide “ Blair’e daha çok kızıyorum. Çünkü Bush aptalın teki. Ama Blair, pislik herif, aklı her şeye eriyor” diyordu…


Muhafazakar dinci kazmalardan Newt Gingrich, hafta içinde CNN’de yaptığı bir konuşmada, ABD yönetimi içinde bir birbiriyle mücadeleye tutuşmuş iki kamp var diyordu. Biri “bu savaş projesi tutmadı, yeniden gözden geçirmek gerekir” diyormuş. Diğeri de “hayır rotayı değiştirmemek gerekir, kazanmadan Irak’tan ayrılamayız… “Muhafazakarların önde gelenlerinden olduğuna göre Gingrich’in saptamaları doğru olsa gerek. Peki ama ne olacak?

Rotayı değiştirmemek gerekir diyen neoconlar, bu gemiyi buz dağına çarpana kadar götürecekler mi?

En güçlü “Buz dağı” adayı belli ki İran, The Century Foundation tarafından yayımlanan son rapora göre… Emekli hava albayı Sam Gardiner, ABD ordusunun en saygın savaş simülasyonu uzmanlarından biri. Raporu o hazırlamış. Gardiner, İran’la ilgili istihbaratta önemli boşluklar olduğuna dikkat çekiyor. Bu zeminde İran’la yapılacak bir savaşın başarılı olma şansının çok düşük, maliyetinin yüksek olduğu sonucuna ulaşan Gardiner “paradoks şu ki, istihbarattaki boşluklar temkinli olmayı gerektirirken, birileri, boşluklar var daha fazla beklemeden saldıralım diyorlar”

Sizi bilmem ama ben Alice gibi harikalar diyarında ve Manyak Şapkacının çay partisinde yaşadığımı düşünmeye başladım… Haksız miyim. Rivayete göre ABD ile TC, PKK sorunu konusunda bir türlü anlaşamıyorlar. ABD sorunu Irak hükümetine havale edip duruyor. Irak hükümetine! Kusura bakmasınlar ama bu hükümet nerede? Böyle bir hükümet var mı? Kuzey Irak’ta gerçekten Talabani veya Barzani mi iktidarda? Başbakan kendini zorla ABD’ye davet ettirdiği müddetçe kimse onu ciddiye almayacak, delikten süpürülmeye aday “şey” olarak görecekler.